Film
The Lobster
Dispotik bir dünyanın kapılarının size doğru açılmasını isterseniz eğer, o dünyada neler yaşanabilir sorusunun karşılığını kesinlikle bulabileceğiniz, bildik toplumsal kurallara başkaldıran, sürekleyici, ilgi çekici bu film tam size göre. Ancak filmi izlerken yakamıza yapışmış modern dünya kurallarını !!!/ modern düşünce tarzlarını !!! bir kenara bırakmanız gerekiyor.
Hadi şimdi dispotik dünyaya adım atalım.
Filmde bekar olmak yasadışı ve bu nedenle bekar insanlar devlet tarafından tespit edilerek/yakalanarak kendilerine uygun ruh eşlerini bulmaları için bir otele gönderiliyor. Burada 45 gün içinde kendilerine en uygun eşi bulmak zorundalar ki aksi takdirde bu bekarlar, kendilerinin istedikleri bir hayvana dönüştürüleceklerdir. Filmin ana karakteri David de, bekar olma radarına yakalanarak bu otele gönderilir. Yanında da bu belirli süre içinde eş bulamayan ve köpeğe dönüştürülen ağabeyi vardır. Küçük bir ayrıntı daha var.. Bu otel de kalanlar belli aralıklarla ellerinde bayıltıcı silahlarla ormana götürülüp, bekar insan avına çıkartılır. Yakaladıkları bekar insan sayısı kadar, hesaplarına otelde kalmak için artı bir gün eklenir.
David hayvana dönüşmemek için kendisine –mecburen- seçtiği eşle yaşamaya başlar ancak bu maceranın sonunda otelden ormana kaçmak zorunda kalır. Filmin dönüm noktalarından birisi burada başlar. Orman bekar yaşamayı tercih edenlerin meskenidir. David, bu kez de devletten kaçan, kaçak bekarlar arasında yaşamaya başlar. Burada da çok sıkı kurallar bütünü vardır. Öpüşmek ,seks yapmak, dans etmek… vb yasaktır. Biliyoruz ki, yasakların olduğu her yerde, bu yasakları çiğnemeye hazır ve nazır insanlarda vardır. Film, bu yasakları aşmak konusunda direnen bekarların yaşamlarını konu alır ve yaşanan ilginç olay örgüleri ile son bulur. Film hakkında çok daha fazla bilgi verilebilir ama tadını kaçırmayalım.
Film anlatılmaktan ziyade izlenmeye değer bence. Konusu dikkatinizi çekmese de yönetmenin ve oyuncuların performansı için bile izlemeye değer bir film. David rolünde ki Colin Farrell’ın, Rachel Weisz’in ve yan rollerdeki karakterlerin oyunculukları çok başarılı.
Filmi izlerken önyargılarımızdan az da olsa kurtulabilirsek, bu dünyanın/toplumun insanların bize dayattığı kurallar zinciri içinde nasıl da kapana kısıldığımızı görürüz. Her eylemimiz, her düşüncemiz, her davranışımız kurallar ile sınırlı. Görünmez sınırlar ile çevrelenmiş dünyamızda en azından düşünsel olarak sınırsız yaşamak dileğiyle.
İyi seyirler.