Gezi
Gökçeada Gezimiz
Gökçeada Gezimiz 2016
Çanakkale Şehitliği ziyaretimizden sonra yol yakınken çevremizde sıkça bahsi geçen Gökçeada’ya gidelim dedik. Sabah erken saatte Kabatepe üzerinden Gestaş feribotlarıyla adaya geçtik.
Öneri…Gökçeada da sabit bir yerde kalacaksanız sıkıntı değil ancak bizim gibi farklı yerleri görmek, ada içindeki köyleri ziyaret etmek istiyorsanız araba ile gitmenizi tavsiye ederiz.
Feribot ile yanaştığımız yer Kuzu Limanı. Bu liman adanın merkezinde değil bu nedenle merkeze gitmek için araçla yaklaşık 10 dakikalık bir yolculuk yapmak gerekiyor.
Polonya’nın Lidzbark Warminski kentinde 23-26 Haziran 2011 tarihleri arasında yapılan 2011 Sakin Şehirler Genel Kurulu’nda, Gökçeada CittaSlow uluslararası ağına dahil oldu. Gökçeada dünyanın ilk CittaSlow adası ilan edildi. (İtalyanca Citta (Şehir) ve İngilizce Slow (Yavaş) kelimelerinden oluşan CittaSlow, SAKİN ŞEHİR anlamında kullanılıyor. CittaSlow; yerel kimliklerini, gelenek ve göreneklerini, kısacası eski dokusunu koruyan kasabaların ve kentlerin katıldığı uluslararası bir birlik.)
Feribottan indikten sonra ilk işimiz eşyalarımızı otele bırakmak oldu. Otelimiz
http://www.sonvapurkonukevi.com/
Eski Bademli Rum köyünün manzaraya karşı kurulmuş iki katlı şirin mi şirin evlerinden biri. Aslına uygun bir şekilde elden geçirilerek butik otel haline gelmiş. Otel de en sevdiğim renkler hakim. Mavi ve beyaz. Bu da güzel bir görsellik sunuyor konuklarına. Ayrıca otelin konumundan kaynaklı günbatımını buradan keyifle izleyebilirsiniz.
Otel de ikram edilen kahvemizi yudumladıktan ve biraz dinlendikten sonra ada merkezine en yakın Rum köyü olduğundan Zeytinliköy’e gidiyoruz. Dünyadaki 300 milyon Ortodoks Hıristiyanın ruhani lideri olan 1.Bartholomeos 1940 yılında Zeytinli’de doğmuş. 1991 yılında Patrik ilan edilen Bartholomeos, senede birkaç kez doğduğu evi ziyarete geliyormuş.
Köyden birkaç kare fotoğraf …
Köy içinde dolaşırken dibek kahvesinin içilebileceği yerlerden biri olan Madam’ın Yeri’nin önünden geçtik. Kapalı olduğu için kahvesini içemedik. Dibek kahvesi, taşa oyulmuş bir çukurda kahve çekirdeklerinin 10 kiloluk demirle ezildikten sonra elekten geçirilmesiyle yapılıyormuş. Şu an bu şekilde mi yapılıyor bilemiyorum, sadece ismi de kalmış olabilir.
Gökçeada denildiğinde sanırım adalıların aklına gelen ilk isimlerden biri Barba Hristo ve tatlıları. Dükkanına gittiğimizde arkası dönüktü, ağır ağır hareket ediyordu ve beli bükülmüştü. 90 ‘lı yaşlarının ortasına gelmiş Barba Hristo İstanbul dan geldiğimizi öğrendiğinde uzaklardan gelmişsiniz dedi ve tüm sevimliliği ile bizi masaya buyur etti. Servis için yardımcı olmak istedim ama kesinlikle izin vermedi. Dolaptan sakızlı muhallebi getirdi. Tatlının çok lezzetli olması bir yana bu ihtiyar amcanın hal ve hareketi ile ticaret ahlakından ders alması gerekenler aklıma geldi. Saygı ile anıyoruz kendisini. Otele döndüğümüzde Barba Hristo’yu gördüğümüzü söylediğimizde, otel sahibimiz şanslı olduğumuzu, uzun süredir kendisini hasta olduğu için dükkanını kapattığını söyledi. Evet şanslıymışız ki hem kendisi ile tanışıp sohbet ettik hem de tatlısını yiyebildik. Hasta olmasına rağmen bizi o kadar güzel ve güler yüzlü ağırladı ki.
Tatlımızı yedikten sonra sokak aralarında dolaşmaya devam ettik. Karşımıza bir dönem kapalı olan ama 2012 de çıkan yasa ile tekrar açılan Rum Okulu çıktı.
Şimdi Tuz Gölü’ne gidiyoruz. Aydıncık ve Kefalos plajının ortasında yer alan Tuz Gölü, sadece deniz suyu ve yağmurlarla oluşmuş. Yaz aylarında göl buharlaştığında üzerinde beyaz tuz tabakaları oluşuyor.
Ada halkının tuz ihtiyacı buradan karşılıyor. Gölden çıkar çamur üzerinde yapılan araştırmalarda çamurun içinde bol miktarda kükürt olduğu ortaya çıkmış ve romatizmal hastalıklara, kireçlenmelere, sedef hastalıklarına iyi geldiği görülmüş. Sonbaharda yağmurlarla birlikte su dolmaya başlayan gölü flamingolar ziyaret ediyormuş.
Dereköy’deyiz. Burası da eski bir Rum köyü ancak şu anda terkedilmiş durumda. Evlerin hemen hemen hepsi virane durumda.
Köyün girişinde büyük bir çınar ağacı, köyün içinde ise eski bir çamaşırhane bulunuyor.
Köy içinde biraz dolaşıp geri dönüyoruz.
Yemek saati yaklaşınca otel sahibemizin tavsiyesi üzerine Kaleköy de bulunan Eleni Rum Tavernası’na gittik ve balık sipariş ettik. Gün batımı da görsel olarak bize eşlik edince keyfimize diyecek yoktu. Sadece kedileri biraz ısrarcı, yanınızdan bir saniye bile ayrılmıyorlar.
Gün batımı demişken otel odamızdan gördüğümüz enfes manzara aşağıda. Fotoğraf makineleri gözümüzün gördüğünü güzellikleri tam olarak çekebilse keşke.
Ertesi sabah güzel bir kahvaltının ardından Kaleköy’ü ziyarete gidiyoruz.
Köyün en uç noktasında adanın tek sabun atölyesi yer alıyor. Orayı ziyaret ettik ancak kapalıydı. Biz de biraz dolaştıktan sonra Mustafa’nın Gayfesi’ne gidiyoruz.
Çınar ağacının altında dibek kahvemizi içip dinlendikten sonra Tepeköy’e doğru yola çıkıyoruz.
Tepeköy tarihte gözetleme noktası olarak kullanılmış. Yüksekte yer alması nedeniyle dar sokaklara sahip ve tamamı taş evlerden oluşan bir Rum köyü. Ağustos ayında kutlanan Meryemana Şenlikleri’nde düzenlenen iki akşam yemeğinden biri Tepeköy de yeniliyormuş.
Tepeköy den sonra adanın merkezine döndük. Gezimizin sonunda sizin de adaya gelince olmazsa olmazın olacak Efibademleri yemeye gittik.
Gökçeada bazıları için ”Hiçbir şeyin olmadığı ” bazıları için ”huzurun merkezi”. Çevremde her iki düşünceye de sahip kişiler var. Kararı vermek için gitmek ve görmek gerekiyor. Gezip görmek ve bunlardan zevk almak, memnun kalmak biraz damak tadına benziyor. Kişiye özel …
Gezimiz sonunda ”Görmek İstediğimiz Yerler” listemizden bir yerin daha üzerini çizmenin mutluluğu ile dinlenmek için evimize, para kazanmak için işimize doğru yola koyulduk.
Anılar biriktireceğiniz çok güzel gezmeleriniz olsun.
You must be logged in to post a comment Login