Connect with us

Gezi

Kars Ani Harabeleri Gezimiz

Published

on

Kars’a yolculuk düşüncesinin gerçekleşme zamanının gelmesi muhteşemdi.

Geçmiş zaman, tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım lise son sınıftaydım. Kars’ta, farklı medeniyetlerin yaşam sürmüş olmasının bir sonucu olarak mimari yapı çeşitliliğinden ve güzelliğinden bahseden, bunu fotoğraflarla destekleyen bir yazı okumuştum. O günden sonra her daim aklımın bir kenarında Kars’ın karlı sokakları arasında avare avare dolaşmak, Ani Harabeleri’ni görmek ve tarih kokan bilinmedik yerlerini adım adım görmek vardı ancak gitmek için zamanın gelmesini bekledim.

Kars semalarında gezerken 🙂

*** Yazımız içindeki fotoğrafların üstüne tıkladığınızda, her biri fotoğrafı büyük ekran olarak görebilirsiniz.

Bir tiyatro sahnesi olan bu hayatımızda Kars’a gitme zamanımın geleceği günü bekledim. Zamanı ne zaman mı geldi ? Yıllar yıllar geçtikten sonra, geçen sene Mart ayında sevdiğimle birlikte bu güzel şehre gitme mutluluğunu yaşadım. Yola çıkmadan önce her zaman yaptığım gibi kesinlikle görülmesi gereken yerleri ve tavsiye edilen yeme/içme yerlerine standart konu başlıklarım olarak baktım ama sonrasında şehrin kıyısında köşesinde kalmış olan yerleri araştırmaya başladım. Tur ile gideceğimiz için kalacak yer ve sabah kahvaltısı/akşam yemeği derdimiz olmadı. Ertuğ Travel’ın hazırladığı gezi planımızın anahatları; Kars’a uçakla gitmek, Kars sokaklarını ve Ani Harabeleri’ni ziyaret etmek, sonrasında Doğu Ekspresi ile Erzurum’a gitmek ve oradaki gezimizi tamamladıktan sonra uçakla İstanbul’a dönmek şeklindeydi.

Üşüme konusunda ihtisas yapmış olan ben, bütün kışlık kıyafetlerimizi, polar ve içliklerimizi bavullarımıza koyduktan sonra havalimanına gittik ve sanırım heyecandan/meraktan dolayı bana göre çok kısa süren uçak yolcuğumuz sonrasında Kars Havalimanı’na indik.(Uçak seyahati 2 saat sürüyor.) Öncelikle şunu söylemeden geçemeyeceğim. Kars’ın yıllardır şahit olmadığı sıcaklık değerlerine, biz de oranın halkı ile birlikte şahit olduk. Hava Mart ayına göre müthiş güzeldi. Çıldır Gölü hariç ki, yeri geldiğinde onu da bilgi olarak vereceğiz. 

Uçaktan indikten sonra Kars’a adım attığımız anlarda gördüğümüz ilk manzaralar aşağıda.

Havalimanından ayrıldıktan sonra bizleri bekleyen seyahat otobüsümüz ile Arpaçay kenarındaki Ani Harabeleri’ne doğru yola çıktık. Bu arada antik kenti dolaşmaya başlamadan önce kitabi bilgi de olsa aşağıdaki bilgileri yazımıza eklemek istedim. Bu tür tarihi yerleri görmeden önce bastığımız topraklar üzerinde genel hatları ile neler yaşanmış, bilmekte fayda var diye düşünüyoruz. Bakış açımızı genişleten bu yaklaşımı herkese tavsiye ederiz.

Kars şehir merkezinden yaklaşık 42 kilometre uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içinde bulunan Ani Ören Yeri, yerleşim ve savunmaya elverişli coğrafyası nedeniyle çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış. Ani’yi çevreleyen surların iç kısmında, tarihi şehrin geniş bir alana yayılmış Bagratuni Ermenilerinden Bizanslılara, Selçuklulardan Gürcülere ve Osmanlılara kadar birçok kalıntıyı görmek mümkün. Ani’nin etrafını çevreleyen ve Bagratuni Hanedanlığı’nın savunma amaçlı yaptığı surlar, önce Bagratuni ile Bizans arasında, sonra Bizans ile Selçuklu arasında kanlı çatışmalara tanık olmuş.  Bunun yanında İpek Yolu üzerine kurulmuş olması Ani’yi, döneminin zengin kentleri arasına sokmuş ve öneminin artmasını sağlamış. Ani 1319’daki depremde ağır hasar görmüş, daha sonra Timur tarafından ele geçirilerek tahrip edilmiş. Buna rağmen1535 Osmanlı-İran savaşında tamamen terk edilinceye dek, kentte bir nüfusun barındığı kaynaklarda yer alıyormuş.

1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Rusların eline geçen bölge, Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlılar tarafından geri alınmış ancak Ani platosu daha sonra yeni kurulan Ermenistan Cumhuriyeti’nin eline geçmiş. 1920’de, Kurtuluş Savaşımız sırasında, Ani son bir kez daha el değiştirerek Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dahil olmuş.

https://www.aniharabeleri.org/tarihce/ani-tanrica-anahitin-ken

Otobüs yolculuğumuzun sonuna doğru camdan baktığımızda Ani Harabeleri’nin dış surlarını görmeye başladık ki kısa sürede giriş kapısına geldik. Adını duvardaki aslan kabartmasından alan ve ana giriş kapısı olan Aslanlı Kapı’dan giriş yaptık.

Tigran Honents Kilisesi (Aziz Grigor Kilisesi & Şirli Kilise & Resimli Kilise)

1215 yılında Ani’li bir tüccar olan Tigran Honents tarafından Arpaçay’a hakim bir noktada inşa ettirilmiş bu kilisenin içindeki freskler görülmeye değer. Kilisenin iç cephe duvarları ile kubbe kısmında Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne kadar geçen olayları sembolize eden freskler ve kilisenin batı kısmında Aziz Lusavoriç’in hayatına dair tasvirler yer alıyor.

Kilise farklı isimlerle anılıyor. Aziz Gregoy Kilisesi adı, ithaf edilmiş olduğu azizden dolayıdır. Ermeni toplumunu Hristiyanlaştıran Aziz Grigor, Aydınlatıcı Grigor yahut Krikor Lusavoriç olarak da geçiyor. Şirli Kilise adı ise, dışarıdaki taşlara işlenmiş kabartma hayvan motiflerinden, Resimli Kilise adı da içerideki fresklerden dolayı.

Aziz Prkich (Halaskar/Amenaprgiç Kilisesi)

M.S. 1035 yılında yaptırılan Aziz Prkich Kilisesi’nin 1930’lu yıllarda (bazı kaynaklara göre 1957) bir yıldırım düşmesi sonucunda yarısının yandığı biliniyor. Çevresinde dolaşarak, bu güzel yapıyı farklı açılardan bir süre seyrederek neler görmüş geçirmiş olabileceğini düşündük.

Abughamrents (Polatoğlu) Kilisesi

Bostanlar deresinin üzerindeki surlara yakın plato üzerinde kurulan kilise M.S. 980 yılında Prens Pahlavuni tarafından yaptırılmış. Kilise 8 kubbeli olup silindirik yapıya sahip. Kubbelerin her bir köşesinde birer pencere yer alıyor. Kilise içinde apsisin* olmayışı bazı kaynaklarda, buranın kabir binası olarak kullanıldığını düşündürtüyormuş.

*Apsis : Hıristiyanlığın dini mabetleri olan kiliselerin sunak odasını kapsayan, çoğunlukla yarım daire ya da çokgen, çok nadir durumlarda dikdörtgen planlı bir yapı unsurudur. Apsisler antik döneme ait bazilikalarda yaygın olarak da mimari öğe olarak kullanılmıştır.

Meryem Ana Katedrali (Fethiye Cami-Ani Harabeleri-Büyük Katedral)

Bulunan yazıtlara ve tarihçilere göre katedralin temelleri Bagratlı Kralı II. Sembat tarafından M.S. 990 yılında atılmış, kralın ölümünün ardından katedral, eşi kraliçe Katranide tarafından 1001 yılında tamamlanmış. Kırmızı renkli tüf taşından inşa edilen katedralin 3 farklı girişi bulunuyor. Biri prens için, biri Patrik için ve biri cemaat için.

Katedral, 1064 yılında Alpaslan’ın Ani’yi fethetmesi ile birlikte bir süre cami olarak kullanılmış ve “Fethiye Camii” adını almış. Farklı dönemlerde depremlere ve yüzyıllardır Kars’ın iklimine maruz kalmasına rağmen bu muazzam yapıyı ayakta görmek insanı gerçekten mutlu ediyor. Kubbesinin bir kısmı yıkılmış da olsa da sanırım bu özellik, katedral içindeki akustiği olumlu yönde etkiliyor.

Ebu’l Menuçehr Camii

Meryem Ana Katedrali’nden çıktığınızda Anadolu’da yaptırılan ilk cami olan Ebu’l Menucehr’i görecekseniz. 1064 yılında Ani’yi fetheden Alparslan, şehrin idaresini Şeddatlı Emiri Ebu’l Esvar’ın oğlu Manuçehr’e bırakmış, Manuçehr de şehri imar etmiş. Kimi kaynaklarda, yapının Türklerin fethinden önce Bagratid döneminden kalan bir köşk olduğu ve daha sonra bir camiye dönüştürüldüğü iddia ediliyormuş.

Ani Harabeleri bunlardan da ibaret derseniz hayır cevabı çok nettir. Kervansaray ve hamam kalıntıları, Ateşgede* kalıntıları, Bakireler (Rahibeler) Manastırı (Ulaşımı biraz güç olduğundan göremedik ), Gürcü Kilisesi kalıntıları, Gagik Kilisesi’si kalıntıları …vb.

*Ateşgede: Ateşe tapanların, Zerdüştlük inancına sahip olanların ateş yaktıkları tapınak.

Sevdiğim ile ben Ani Harabeleri’ni !!! çok sevdik. Geçmişte tarihe tanıklık etmiş bu alanlara harabe demek içimize sinmiyor aslında. Birden fazla devrin, birden fazla kültürün, birden fazla yaşam biçiminin hakim olduğu güzel bir coğrafya burası. Bu nedenle yetmez diyerek bu güzellikleri yansıtan birkaç kare fotoğraf daha paylaşmak istedik.

Ani Harabeleri turumuz bittikten sonra Kars merkeze giderek yemek için bir yer aramaya başladık. Dolaşırken Kamer Restorant’ı gördük ve içeri girelim dedik. Yöresel otlu bir çorba içtikten sonra birkaç farklı tat denedik. Hepsi çok lezzetliydi ve yerken çok keyif aldık.

Güzel lezzetleri tadıp enerji kazandıktan sonra Kars merkezi dolaşmaya başladık. Öncelikli durağımız Kars Kalesi oldu. Burada kısacık bir kitabi bilgi vermek istiyoruz.

1153 yılında Selçuklulara bağlı Saltuklu Sultanı Melik İzzeddin’in emri ile Veziri Firuz Akay tarafından yaptırılmış. 1386 tarihinde Timur tarafından yıkılan kale 1579 yılında Osmanlı Padişahı III. Murat’ın fermanı ile Kars’a gelen Lala Mustafa Paşa tarafından kale ve dış cephe surları yenilenmiş. 1877-1878  Osmanlı-Rus savaşından sonra 40 yıllık Rus işgalinde tahribatlara uğramış, sonuç olarak sit alanı ilan edilmiş ve günümüze kadar gelmiş. Bu durumda bize düşeni yaparak, ziyaret için Kars Kalesi’nin giriş kapısına doğru yürümeye başladık. Yavaş yavaş yükselen rakım ile birlikte kaleye çıktığımızda şehri ayaklarımızın altında görmek güzeldi.

Kars Kalesi’nden şehir planını gördükten sonra, kale çıkışına yakın yerde bulunan Kümbet Camisi’ni (12 Havariler Kilisesi) ziyaret ettik. Yapı, Bagratlı Krallığı döneminde Kral Abbas tarafından M.S. 932-937 yılları arasında yaptırılmış. 1064 yılında Müslümanların burayı eline geçirmeleri nedeniyle kilise, camiye dönüştürülerek Kümbet Cami adını almış ancak bu bölge daha sonra Rus hakimiyetine girince bu sefer camii, Rus Ortodoks Kilisesi’ne çevrilmiş. 1918 yılında Türk hakimiyetine girdiğinde ise yapı yeniden camiye çevrilmiş ve 1964 yılında müzeye dönüştürülerek, Kars’ta yapılan kazılardan elde edilen tarihi eserler burada sergilenmeye başlanmış. Kars Müzesi adıyla da bilinen bu eski ibadethane, bu işlevini 1981 yılına kadar sürdürmüş. Nihayetinde 1993 yılından bu yana yine cami olarak kullanılmaya başlamış.

Sıra geldi Kars sokaklarını arşınlamaya. Nerede ne var, ne yok, nereye gidebiliriz konusunu biz Google haritalar üzerinden takip ettiğimizden, açıkçası hangi caddede ne var ne yok tek tek yazmak uzun olacaktır. Siz de gittiğiniz zaman sokak aralarına dalın bakın, bakalım neler göreceksiniz. Ama genel hatları ile neler gördük diye yazarsak; Mimari açıdan çok güzel Cheltikov Hotel ( Otel görevlilerinden izin alarak içini de dolaşabildik.), Kars İl Sağlık Müdürlüğü Binası, tarih kokan bir çok bina, sokak aralarında sıkışmış yaşını başını almış köhne binalar, duvar yazıları …

Kars’ın sokaklarını da arşınladıktan sonra biraz dinlenmek üzere otelimize gittik. Otel hakkındaki genel görüşümüz otelin temiz ve düzenli olduğu, yemeklerinin lezzetli ve kahvaltı çeşitlerinin yeterli olduğuydu. Biraz dinlenip yemek yedikten sonra Kars Belediyesi Namık Kemal Aşıklar ve Kültür Evi’ne gittik ve 3 güzel ozanın atışmalarını keyifli bir şekilde dinledik.

Aşıkların atışmalarının ardından Kars sokaklarında salına salına yürüyerek otelimize döndük. Dinlendikten ve sabah kahvaltımızın ardından yola koyulduk ve ilk durağımız olan Fethiye Camisi’ne geldik. Kesme taştan yapılan cami Rusya’nın Kars’ı işgali sırasında kilise olarak yapılmış ancak Kars’ın kurtuluşundan sonra camiye çevrilmiş.  Aşağıdaki ilk fotoğraf,  yapının kilise olarak görüntüsü olup internetten alındı.

Sırada Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi var. Burada da kısa bir bilgi verelim. 19.yüzyılda Kars’ın, Rus ordularının istilasına karşı şehrin savunmasında çok önemli bir yere sahip olan tabyalarımız, 1828 tarihindeki Rus saldırısını püskürtmüş, 1855 tarihinde Tabyalar Savaşı olarak bilinen Kars Zaferi’nin kazanılmasını sağlamış ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında savunma savaşları için kullanılmış.

Müze de bu tarihi yolculuğa şahitlik ederken insan gerçekten faklı duygular içine sürükleniyor. Özellikle aynalar aracılığı ile şehit askerlerimizin sonsuza kadar yad edilmesi amacıyla, çarıkları üzerine konulan ışıklarla görsel şölene dönüştürülen özel oda da çok duygusal anlar yaşadık. Ardından müze içinden çıkarak bahçede bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın kullandığı vagonu ziyaret ettik. Daha önce ziyaretçilere kapalı olan bu vagonu ziyaret etme şansını yakaladık. 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması için şehrimize gelen Rus Generalleri tarafından Kazım Karabekir Paşa’ya bu Beyaz Vagon hediye edilmiş. Vajonda iç mekanı salon, dinlenme odası, yemek odası ve banyo bulunuyordu. Paşa bu vagonu, Kolordu Komutanlığı yaptığı yıllarda Kars – Erzurum arasında kullanmış.

Kars bir çok uygarlığın geçişine tanıklık etmesi sebebi ile binlerce yıldan bu yana yaşam alanı olmuş ve antik bir yerleşim merkezi haline dönüşmüş. Bunu çok net olarak gözlemleyeceğimiz Kars Müzesi’ni ziyaret etmeden dönmek olmaz dedik ve müzeye gittik. Kars Müzesi’nde geniş bir yelpaze içinde Arkeolojik, Etnografik ve Taş eserleri bölümleri yer alıyor. Arkeoloji salonunda Paleolitik (Yontma Taş Çağı) dönem eserleri, Taş El Baltaları ve Dinozor Kemiği, Eski Tunç Çağı eserleri, Eski Tunç Çağı madeni eserleri, Urartu dönemi eserleri, Sikkeler, Roma ve Bizans dönemi eserleri, Hristiyanlık dönemi eserleri, Pithoslar (zahire küpleri) , Selçuklu dönemi eserleri ve Taş eserler bulunuyor. Etnoğrafya salonunda ise Yöresel yün dokuma aletleri, Osmanlı kaftanları, Gümüş Kafkas kemerleri, El Yazma eserleri, Mühürler, Bakır mutfak kapları, Semaver ve Şamdanlar var.

Medeniyetlerin beşiği olmuş Kars’ı nihayetinde gezdik, gördük ve bunları kısa da olsa sizlere aktarmaya çalıştık. Umarım sizin için keyif verici bir yazı olmuştur. Tarihi bilgileri her yerden kolayca bulabileceğimiz için o noktalara fazla yer vermedik. Amacımız siz Kars’a gidene kadar fotoğraflarımız ile size Kars’ı, getirmekti.

Kars gezimiz de sadece bunlar yoktu. Çıldır Gölü gezimiz, Boğatepe Köyü ve Peynir Müzesi ziyaretimiz, Doğu Ekspresi ile Erzurum’a gidişimiz, oradaki gezi rotamız ve daha neler neler … Ancak yazı çok uzun olacağından bu gezi notlarımızı bir sonraki yazımızda sizinle paylaşmak istiyoruz.

Şimdilik hoşça kalın ve mutlu kalın.

İnstagram hesabımız :  http://@ gezipduru_ys

Facebook hesabımız :  http://www.facebook.com/gezipduru

*** Bu gezimize tur ile gitmeye karar verdik ki çok iyi yapmışız. Tur firmasına ve özellikle güzel bir tur planı yapan Ziya Akbaş’a çok teşekkür ederiz.

Tur firmasının internet sitesi https://www.ertugtravel.com.tr/

http://@ziyaakbas

Gidilecek yollar, okunacak kitaplar, izlenecek filmler sınırsız ve ucu açık. Nefes alacağımız sayı bile belli dedik. Başladık gezmeye, okumaya, gözlemlemeye… Gezdikçe çoğaldık, okudukça bilinçlendik ve izleyip, gözlemledikçe çevremizde devasa olarak nitelenen sorunları, sıkıntıları !!! minnacık görmeye başladık ve sonuç olarak birlikte huzur bulduk. İnsan bu zamanda başka ne ister ki ! Dünya ne büyük biz insanlar ne kadar küçük demeye ara vermeden devam ettik. Kim bilir hayatımızın sonuna kadar daha ne kadar çok söyleyeceğiz. Franz Kafka ne kadar güzel demiş. ‘’Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında."Öncelikle sağlığımızın değerini bilip, kendimize iyi davranalım ve yatırım yapalım. Geze, göre ne tür yaşamlar varmış tanıklık edelim. Hayatınızı istediğiniz şekilde yaşamanız dileğiyle.Mutlu ve her zaman umutlu kalın .