Connect with us

Gezi

Tuz Gölü- Kapadokya- Hacı Bektaş Veli Gezisi 2015

Published

on

Tuz Gölü- Kapadokya- Hacı Bektaş Veli Gezimiz 2015

MAYIS 2015

Her mevsim güzel olan yerlerden birisi olan Kapadokya’yı bir kez daha gezelim dedik.

Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi”anlamına gelen Kapadokya yolculuğumuza başlayarak ilk molamızı Tuz Gölü’nde verdik. Yaz döneminde gittiğimizde tuzdan gölün üzerinde yürümek ve fotoğraf çekmek/çektirmek çok keyifliydi. Bu kez içinde bulunduğumuz mevsimden ötürü aşağıdaki şekilde birkaç kare fotoğraf çekerek güne merhaba dedik.

Yolumuza devam ederek Hıristiyanlık dönemi keşişlerinin yaşam yerlerinden biri olan Ihlara Vadisi’ne ulaştık. Vadi merdivenlerini indikten sonra sağa ve sola tabelalar karşılıyor sizi, görmek istediğiniz yönü seçip ilerleyebilirsiniz.

Ihlara Vadisi adını aldığı Ihlara Kasabası’nda başlayarak Selime Kasabası’nda son buluyor. Vadiyi başından sonuna gezmek istiyorsanız sıkı bir yürüyüş yapmanız gerekiyor ki mesafe 14 km. Vadi içerisinde “Eğritaş Kilisesi, Karanlık Kale Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karagedik Kilisesi, Kokar Kilisesi, Sümbüllü Kilise, Ağaçaltı Kilisesi” gibi bir çok kilise var. Kanyon boyunca bu kiliseleri dolaşabilirsiniz ki gününüzü buraya ayırmanız gerekiyor.

Tur ile gezmenin dezavantajlarından biri olan süre kısıtlaması nedeniyle, vadi içinde çok fazla zaman geçiremeden yola revan olduk ve Ihlara vadisi yakınlarında bulunan krater gölü olan Narlıgöl de fotoğraf molası verdik. Rehberimiz  yanardağ ağzında, volkanik hareketler sonucu lavların dışarı akmasıyla ve magmada oluşan çukurda kalan lavların soğuyup taşlaşmasıyla kraterin oluştuğunu, bu kraterin içerisine kar ve yağmur suları birikerek bu tür göllerin meydana geldiği bilgisini iletti.

Krater gölünü fotoğrafladıktan sonra Kapadokya Bölgesi’nde yer alan 36 yeraltı şehrinden biri olan, kolayca şekil verilebilen tüf arazisinin oyulması, kazılması ve yontulmasıyla oluşan Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne gittik.

Bu şehirlerde bir topluluğun barınmasını sağlayacak dar koridorlarla birbirlerine bağlanan oda ve salonlar, şarap depoları, su mahzenleri, mutfak ve erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları, kilise ve dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek için kapıyı içten kapatan sürgü taşları yer alıyor.

Normalde 8 katlı Kaymaklı Yeraltı Şehri’nin 4 katı geziye açık. Yeraltı şehirlerinde ziyaretçilerin yollarını kaybetmemesi için gezi alanları oklarla işaretlenmiş. Geçiş için kullanılan tüneller dar ve  zaman zaman eğilerek geçilebilecek yükseklikte.

Yeraltı şehrinden çıktığımız da, her ne kadar havalandırma sistemleri başarılı yapılmışsa da derin bir nefes alarak Uçhisar Kalesi’ne doğru yola revan olduk. Kale, bölgenin en güzel panoramik seyir noktası sayılır.

Kale deyince aklınıza surlarla çevrili yapılar geliyor olabilir ancak burası o şekilde değil. Kale içerisinde bulunan odalar birbirine merdivenler, tüneller ve koridorlarla bağlanmış. Çok katlı olan kalenin bazı bölümleri çökmüş, tüm odalara ulaşılamıyor.

Unesco Dünya Mirasları arasında yer alan Kapadokya’da en çok fotoğraf çekilen yerlerin ilk sırasında Üç Güzeller Peribacaları yer alıyor. Gerek yurtiçi, gerek yurtdışı tatil turlarının reklamlarında, broşürlerinde hatta eski 50 TL’lerin bir yüzünde yine Kapadokya Üç Güzeller var. Çünkü bu 3 peribacası Kapadokya’nın simgesi. Üç Güzeller’de, rüzgar ve sel suları, kayaların zeminini aşındırırken üst kısımlarına dokunmamış ve sert kayaların gövdeleri huni şeklinde, başları ise düştü düşecek şapkalı peribacalarına dönüştürmüş.

Sıra da Devrent Vadisi var. Vadideki her bir peribacası sanki bir zamanlar canlıymış da taşa dönüşmüş suretler gibi göründüğünden buraya ”Hayal Vadisi” deniliyor. Her şey sizin hayal gücünüze kalmış aslında.  Deve şeklini aleni şekilde görüyorsunuz. Ben ayrıca Homer Simpson gördüm 🙂

Otelimize geri dönmeden önce Oniks mermer atölyesine uğruyoruz. Ülkemiz oniks mermer yatakları açısından oldukça zengin. Ürgüp, Avanos ve Hacıbektaş da bu mermerler işletilmektedir.

Ertesi gün istikmet Göreme Açıkhava Müzesi. Burası manastır hayatına ev sahipliği yapan bir kaya yerleşim yeri. Göreme Açık Hava Müzesi sınırları içinde bulunan her bir yapı, geçmiş zamanlarda bir yaşam alanı olarak kullanılmış. Kaya blokların içine kiliseler, şapeller*, yemekhaneler, yaşam alanları, oturma mekânları oyulmuş.

Rehberimiz Göreme Vadisi’nin, manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul edildiğini, Hıristiyanlık tarihinde önemli bir kişi olan Aziz Basil tarafından 4. yüzyılda bir dini eğitim ve düşünce merkezi olarak kurdurulduğunu, bölgedeki manastır hayatının 1000 yıl kadar sürmüş olduğunu ve Göreme Açıkhava Müzesi 6 Aralık 1985 tarihinden bu yana doğal ve kültürel varlık olarak UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer aldığını söyledi. Vadi içinde yer alan kilise adları; Aziz Basli Kilisesi, Rahipler ve Rahibeler Manastırı, Elmalı Kilisesi, Çarıklı Kilisesi, Azize Barbara Şapeli ve Tokalı Kilisesi.

Daha sonrasın da Güvercinlik Vadisi’ne gittik ki burası sanki bir film setindeymiş hissi veren, Kapadokya da en çok sevdiğim yerlerden biri. Rivayete göre, 9. Yüzyılda başlayan güvercin yetiştiriciliği ile beraber burada yaşayanların dikkatini üzüm yetiştiriciliğinde güvercin gübresinin çok faydalı olduğu çekiyor. Bu nedenle bugün de göze çarpan bu kayadan oyma yuvalar, tarım da verimi artırabilmek adına oluşturuluyor.

Sadece tarımda değil, aynı zamanda kilise duvarlarını renklendiren çizimlerin ve desenlerin renklerini koruyabilmek, fresklerin sağlam kalmasını sağlayabilmek adına da güvercin gübreleri kullanılıyor.

Gezimiz sonunda otelimize gidip dinlendikten sonra akşam Temenni Tepesi’ne gittik. Kapadokya’ya gittiğiniz zaman gezi planınıza mutlaka dahil edip görmeniz gereken yerlerden birisi burası. Ürgüp manzarasını gözler önüne seren Temenni Tepesi’ne sokak aralarını dolaşarak 10 dakika içinde ulaşabiliyorsunuz. Güzel fotoğraf kareleri yakalayabileceğiniz,  kafesinde yorgunluk çayı/kahvesi içebileceğiniz güzel bir mekan.

Sabah kahvaltımızdan sonra balonların havalanışlarını izleyip Hacıbektaş ilçesine doğru yola çıktık.

Horasan’da dünyaya gelen Yeniçerilerin Piri Hacı Bektaş Veli Müzesi’ni ziyaret ettik.

Birinci Avlu: Eskiden nadar (at) avlusu da denilen bu bölüme anıtsal görünümlü çatal kapıdan giriliyor. Avluda üçler çeşmesi denilen çeşme bulunuyor.

İkinci Avlu: Eskiden Dergah Avlusu da denilen bu bölümde; üçgen alınlıklı ve sivri kemerli üçler kapısından giriliyor. Bu avlu içinde sırasına göre; Aslanlı Çeşme, Şevi, Baba Köşkü, Tekke Camii, ortada; havuz, solda; mihman evi, meydanevi, kibrevi, Dedebaba Köşkü bulunuyor.

Üçüncü Avlu: Eskiden Hazret Avlusu da denilen bu bölüme basık kemerli, yeşil kanatlı, altılar kapısından giriliyor. Bu avlu içinde Atatürk Köşesi, pirevi, Balım Sultan Türbesi bulunuyor.

Çeşme üzerinde Mühr-ü Süleyman olarak adlandırılan altı köşeli yıldız motifi var. Bir çember içinde, altı adet uç oluşturan birbirine geçmeli iki üçgen ve ortalarındaki altı dilimli gülden oluşan bu motifte, “Gülün evrenin şifresi olan sevgiyi, yukarı bakan ucun ateşi yani yanlışı, aşağı bakan ucun suyu yani doğruyu temsil ettiği; hayatın doğru ve yanlışların çatışmasından ibaret olduğu” anlatılıyormuş.

Müze çevresindeki dükkanlardan hatıra ürünleri de aldıktan sonra 3. kez Kapadokya’ya, ne zaman gelirim düşüncesi birden aklıma düştü.  Çok ara vermemek ve bu film platoları tadındaki yerleri tekrar en kısa sürede görmek gerekir.

İstanbul’a akşam saat 22.00 civarında ulaşıyoruz ve bir başka turlarda buluşmak üzere sözleşip vedalaşıyoruz.

*** Kilise’nin küçüğüne Şapel deniyor. Şapeller çoğunlukla belli bir kişi için inşa ediliyor ve Kiliselerden farklı olarak mezar bölümleri de oluyor.

Gidilecek yollar, okunacak kitaplar, izlenecek filmler sınırsız ve ucu açık. Nefes alacağımız sayı bile belli dedik. Başladık gezmeye, okumaya, gözlemlemeye… Gezdikçe çoğaldık, okudukça bilinçlendik ve izleyip, gözlemledikçe çevremizde devasa olarak nitelenen sorunları, sıkıntıları !!! minnacık görmeye başladık ve sonuç olarak birlikte huzur bulduk. İnsan bu zamanda başka ne ister ki ! Dünya ne büyük biz insanlar ne kadar küçük demeye ara vermeden devam ettik. Kim bilir hayatımızın sonuna kadar daha ne kadar çok söyleyeceğiz. Franz Kafka ne kadar güzel demiş. ‘’Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında."Öncelikle sağlığımızın değerini bilip, kendimize iyi davranalım ve yatırım yapalım. Geze, göre ne tür yaşamlar varmış tanıklık edelim. Hayatınızı istediğiniz şekilde yaşamanız dileğiyle.Mutlu ve her zaman umutlu kalın .

Continue Reading
Click to comment

You must be logged in to post a comment Login

Leave a Reply