Gezi
Gölyazı Gezimiz
Gölyazı/Bursa Gezimiz 2016
Yaz mevsimi çalışanlar için tatil dönemlerinde güneş, kum, deniz demektir. Bizim gibi kimilerine göreyse yurdumun yeşilini, mavisini tüm renkleri ile görürken kültürel ve tarihi miraslarımızı da elimizden geldiğince ziyaret etmek ve tarihe not düşmektir. Uzun soluklu tatillerimizde deniz-kum-güneş, tarih/kültür gezileri birlikte yapılabilirken kısa gezilerimizde bu çok fazla mümkün olmuyor.
Hafta sonu için kısa soluklu olacak şekilde İstanbul’a uzak olmayan yerleri araştırırken karşımıza Bursa’nın Nilüfer İlçesine bağlı Ulubat gölü kıyısında yer alan küçük şirin bir balıkçı kasabası olan Gölyazı çıktı.
İnternette nerede ne var diye araştırırken Ulubat Gölü’nün oluşumu ile ilgili bir efsaneye rastladık. Efsaneye göre yıllar önce Odryes Çayı Bandırma’dan denize dökülürken bu çayın olduğu yerde Melde Krallığı, bugünkü Ulubat Gölü’nün bulunduğu yerde Apollonia Krallığı bulunurmuş. Melde Kralı bir gün Apollonia Kralı’nın kızını oğluna ister ancak kız bu evliliği istemez. Bu duruma hiddetlenen Melde Kralı Odryes Çayı’nın yolunu değiştirerek Apollonia’nın ( Gölyazı’nın eski adı) sular altın kalmasına sebep olur. Prensesin kaldığı saray da sularla çevrili bir ada olarak kalır. Efsaneye göre bugünkü Ulubat Gölü böyle oluşur.
Burası mübadeleye kadar Rumların yaşadığı bir kasaba olmuş. Mübadelede Selanik’ten göç edenlerin bazıları buraya yerleştirilmiş ve günümüzde birinci derece sit alanı olarak koruma altına alınmış.
İlk ziyaret noktamız Ağlayan Çınar oldu. Görkemi ile karşımızda duran 700 yıldan yaşlı bu çınara ait bir de efsane olduğunu öğrendik. Kurtuluş Savaşı yıllarında bu köyde yaşayan Rum kızı Eleni ile Türk genci Mehmet birbirini severler ve buluşmaları bu çınar altında olur. Mübadele zamanı Eleni ve ailesinin göç edeceğini öğrenen Mehmet, Eleni ile çınarın altında buluşmak üzere sözleşir. Ancak Eleni’nin abileri bunu öğrenip izin vermezler ve buluşma yerine kendileri giderler. Çınarın altında Mehmet’i hançerlerler ve Mehmet o çınarın altında ölür. Mehmet’in hançerlendiğini duyan Eleni, Mehmet’in olduğu yere doğru koşar ancak çınarın altında cansız bedenini görünce o da o çınarın altında intihar eder ki köylülerin efsanesine göre de çınar o günden bugüne ağlar.
Sokak aralarında gezerken karşınıza sürekli gözleme var tabelaları çıkacak ki biz de oklardan birini takip ettik. Evinin bir köşesinde gözleme yapan ablaya kolay gelsin diyerek göl kenarında ki masamıza oturduk.
Gözlemelerimizi beklerken kadrajımıza gelin-damat girdi.
Yemeğimizin ardından 1 gece konaklayacağımız Faik Bey Konağı’na doğru yola koyulduk.
Konağa gelmeden hemen önce leyleği havada görmek bizi çok mutlu etti. Gezmeye devam edeceğimizin tescili gibiydi 🙂
Hemen göl kenarında bulunan, rahat, konforlu, sessiz olduğundan ötürü memnun kalacağımız otelimize giderek yorgunluk kahvemizi içtik ve biraz dinlenmek üzere odamıza çekildik.
Akşam yemek saati geldiğinde oteldeki arkadaşların önerisi üzerine göl balığı yedik. Bugüne kadar göl balığı yemediğimden biraz tereddüt duydum ama tadına bakınca yanıldığımı anladım.
Sabah erkenden kalktığımızda otel odamızdan manzaramız işte böyleydi.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra Aziz Panteleimon Kilisesi’ne gittik. Mübadeleye kadar ibadet mekânı olarak kullanılan kilise, daha sonra çeşitli amaçlarla kullanılmış; zamanın ve yangınların etkisiyle hasara uğramış. İlgili Belediye tarafından aslına uygun olarak restorasyonu yapılmış.
Gölyazı sokaklarında biraz daha dolaştık sonra İstanbul’a doğru yola koyulduk. Kısa süreli bir gezi olmakla birlikte ruhumuzun dinlendiğini hissettik.
Biz gezerken keyif aldık ve eğlendik.
Sıra size geldi.
You must be logged in to post a comment Login