Connect with us

Film

Dogville

Published

on

“Film geleneğinin altına bomba yerleştiren adam”, “sinema geleneğinin manyak put kırıcısı” olarak anılan, huzursuz ve rahatsız edici bakış açısı olan yönetmen Lars Von Trier’in Dancer in the Dark (2000) ve özellikle Melancholia (2011) filmlerini izledikten sonra yönetmenin diğer filmlerini merak ettim ve araştırmaya başladım. Her filminin konusu merak uyandırmakla birlikte, Dogville’in çekimi sırasında bildik mekanlar yerine boş bir alan üzerine tebeşir ile çizilmiş sınırları olan mekanları içeren filmi izlemeye karar verdim. Biraz araştırınca bahsettiğim bu filmler ile birlikte diğer bazı filmlerin Dogma 95 Manifestosu kapsamında yapıldığı bilgisine ulaştım. Bu hareket ve daha fazlası için aşağıdaki linkten yararlanabilirsiniz.

https://filmloverss.com/dogma-95-hareketinin-kisa-bir-tarihi/

Amerikan üçlemesinin (“Dogville” – “Manderlay”  – “Washington”) ilk bölümü Dogville.

DOGVİLLE, ABD de Tanrı’nın unuttuğu diyebileceğimiz bir kasaba. Kasaba halkı dışarıdan bakıldığında kendi halinde, etliye sütlüye karışmayan, evimde her akşam kaynayan kazanım olsun diyen, Tanrı’ya inanan iyi insancıklarla dolu bir yer !!! Filmin baş karakteri Grace, gangasterlerden kaçan, sığınacak başka bir yer bulamadığından Dogville’e yolu düşen genç ve güzel bir kadın. Grace kasabaya sığınmak istediğinde kasaba halkı önce bunu hoş karşılamamış, bu yabancıyı istememiş ama Tom’un sayesinde 2 hafta kadar Dogville de kalmasına müsaade edilmiştir. Ancak bu arada Grace bu iyiliklerine karşılık olarak minnettarlığını göstermelidir. Kasaba halkı kendi işini yaptığından ve bir başkasına gerek duymadığından öncelikle ne iş yapılacağı konusunda tereddüt duyulsa da Tom sayesinde yapılacak ufak tefek işler bulunur.

9 bölümden oluşan filmde bölümler ilerledikçe Grace ‘in kasaba halkı için yaptığı işler artmaya, hafif  olandan ağır işlere doğru kaymaya, evler arasında neredeyse mekik dokurcasına koşturmaya başlar. Grace’in bu işlerinin artmasının nedeni polis ve gangasterlerin Grace’i aramaya devam etmesi, kasabanın onu saklaması ve karşılığında iş yükünün de artmasıdır. Bir süre sonra kasabanın iyi niyetli kadınları Grace hakkında dedikodu yapmaya, kasaba erkekleri de Grace’e güzel ve sahip olunması gereken bir kadın olarak bakmaya başlar. Zaman ilerledikçe mutlu ve huzurlu günler geride kalır ve Grace için kasaba artık bir kurtuluş yeri değil cehennem azabı yaşadığı, kötü niyetli insanların olduğu bir yer olur. Grace’in pembe bulutlar üzerinde uçarken kara bulutların dolaştığı havayı solumaya başlamasına neden olan olaylar zincirini filmi izlediğinizde anlayacaksınız. Gerisi sizde:)

Dogville kasabasını küçük ölçekli bir dünya olarak kabul edersek yönetmen iyilik, kötülük, bencillik, din, merhamet, suçluluk, ceza, intikam, iktidar, hırs, acımasızlık, kadın sömürüsü, ikiyüzlülük …vb bir çok konuya nokta atışı yapıyor. Filmin sonunda suça bir noktada bizi de ortak eden yönetmeni tebrik ediyorum ve alkışlıyorum.

”Benim işim tahrik etmek çünkü bu şekilde iyi film yaparsınız!” diyen bir yönetmen Lars Von Trier’i tanımak isteyenler okumaya devam edebilir 🙂 30 Nisan 1956 yılında Danimarka’da doğdu. 30 Nisan 1956 yılında ailenin ikinci erkek çocuğu olarak dünyaya gelen Lars von Trier’in ailesinin hayatı, tıpkı kendi kuşaklarından olan çoğu insanın ki gibi İkinci Dünya Savaşı’ndan derin izler taşımaktadır.

Kitapları, sanat eserleri, hatta bir piyanosuyla tipik bir yüksek düzey devlet memuru aile evinin ilerici bir atmosferinde büyüyen Trier, popüler kültür çöplüğünün duygusal ve zevksiz ürünlerinden hiçbirine maruz kalmadan, ilerici-hümanist bir felsefeyi benimseyen ve kültürel radikalizm gözetilerek yetiştirilen bir aile ortamında yaşamıştır. Annesi, oğlunun içindeki yaratıcılık içgüdüsünü beslemek için elinden geleni yapmış, bir kâğıt parçasının üzerine bir çizgi çizdiği zaman bile onu övgülere boğarak yetiştirmiştir. Böylece Lars von Trier daha henüz yedi yaşındayken, anne babasının kendisi için yazdığı küçük bir cinayet romanını bile dikte etmiş durumdaydı.

Lars von Trie, her ne kadar ilerleyen yaşlarında ailesinin dürüstlük misyonunu sarsıntılı bir şekilde sorgulayacaksa da çocuklarını eski moda disiplin yöntemleriyle eğitmek yerine onlara karşı her zaman dürüst davranmayı tercih eden ebeveynleri sayesinde hayatın karmaşıklığıyla çok erken yaşlarda tanışmıştı. Bu yıllar okuldaki bu disiplinden nefret eden Trier bu süre içinde sürekli kendi kurallarını koymak ve kendi iç disiplinini yaratmak zorunda kalmıştır, ancak yıllar geçtikçe okul hakkındaki katı görüşleri yumuşamaya başlayan Trier, sahip olduğu çalışma disiplinini ve kendi yaratıcılığına olan güvenini bu yıllarda edindiğini kabul etmiştir.

Lars von Trier on yaşındayken bir zamanlar Danimarkalı Film Yönetmenleri Birliği’nin kurulmasına yardımcı olan amcasının teşvik etmesiyle film çekme konusuna merak salmıştı. Amcasının ona hediye ettiği bir miktar hammadde ve materyal ile deneysel bir şekilde kendi filmlerini çekmeye başladı. Kendi yaşıtları o yıllarda bir bisiklet ya da oyuncak tüfeğin hayalini kurarken Trier bunlar yerine gerçek bir montaj masasının hayalini kuruyor, bir ağaç ev yapmak yerine bir kamera vinci yapmanın imkanlarını araştırıyordu. Ama okul bu süre içinde ona hala işkence olmaya devam ediyordu, bu yüzden 1970 yılında yedinci sınıfa başlayacağı sene kendi kararıyla okulu bırakarak bir süre çeşitli işlerde çalışmaya başlamıştı; beton döşeme işine girdi, annesinin ofisinde haberci olarak çalıştı, bir dönem tüm enerjisini resim yapmaya verdi ancak bu alandaki çabaları da istediği sonuca ulaşmadı. Daha önceki psikolojik sorunları nedeniyle orduya alınmadı ve zorunlu askerlik görevini yapmadı.Bu defa üniversiteye devam edebilmek için yarım kalan eğitimini tamamlamak için yeniden bir çaba içine girdi ve nihayetinde 1976 yılının eylül ayında, yirmi yaşındayken, Kopenhag Üniversitesi’nde sinema bölümüne başladı. Daha sonraları, sinema üslubunu burada oluşturduğunu ve film çekme becerilerini burada kazandığını itiraf eden Lars von Trier ayrıca üniversitede gelecekteki filmlerine önemli katkılarda bulunacak olan, iş birliği yapabileceği insanlarla da tanışmış ve iyi destekçiler kazanmış oldu.

Lars von Trier’in çekim süreçlerinde neredeyse hastalık derecesine ulaşmış olan kontrolü kendi elinde tutma saplantılarının yanı sıra çalışacağı oyuncularla yaptığı anlaşmalar da diğer yönetmenler gibi değildi. İnsanların rol yapmasını değil, olayları yaşamasını isteyen; çünkü rol yapan bir oyuncunun asla olayları gerçekten yaşayan bir insan kadar sahici görünmeyeceğini savunan Trier, filmlerinde rol yapan oyuncular istemeyen ve her zaman gerçek duygular yaşayan gerçek insanlara yer vermeyi amaçlayan biriydi. Bu misyon ve vizyon çerçevesinde film üretimine devam eden Lars von Trier’in her defasında ayakkabıya kaçmış bir taş gibi kitleleri rahatsız eden filmografisindeki filmleri izleyebilirsiniz.

  • Liberasyon Görüntüleri
  • Suç Unsuru
  • Salgın
  • Medea
  • Avrupa
  • Dalgaları Aşmak
  • Geri Zekalılar
  • Karanlıkta Dans
  • Dogville
  • Beş Engel 
  • Manderlay
  • Emret Patronum
  • Deccal
  • Melankoli
  • İtiraf: Bölüm 1
  • İtiraf: Bölüm 2
  • Jack’in Yaptığı Ev

1967-1971 yılları arasında çektiği her filmin yazarlığını, görüntü yönetmenliğini, yönetmenliğini ve kurgu editörlüğünü kendisi üstlenen Lars von Trier’in sinema için çektiği uzun metraj filmleri haricindeki gençlik dönemlerinden başlayıp üniversitede devam eden ve sonrasında günümüze dek uzanan kronolojik olarak sıralanmış diğer çalışmaları şöyle:

  • Squashland’a Yolculuk (Turen Til Squashland, 1967, Kısa film)
  • İyi Geceler Tatlım / Gece, Hazine (Nat, Skat, 1968, Kısa film)
  • Satranç Oyunu (Et Skakspil, 1969, Kısa film)
  • Ölümcül Sıkıcı Bir Deneyim (En Røvsyg Oplevelse, 1969, Kısa film)
  • Niçin Kaçamayacağın Şeyden Kaçmaya Çalışıyorsun? Çünkü Bir Korkaksın (Hvorfor Flygte Fra Det Du Ved Du Ikke Kan Flygte Fra? Fordi Du Er En Kujon, 1970, Kısa film)
  • Bir Çiçek (En Blomst, 1971, Kısa film)
  • Orkide Bahçıvanı (Orchidégartneren, 1978, Kısa film)
  • Mutlu Menthe (Menthe – La Bienheureuse, 1979, Kısa film)
  • Noktürn (Nocturne, 1980, Kısa film)
  • Son Detay (Den Sidste Detalje, 1981, Kısa film)
  • Laid Back: Elevator Boy (1983, Müzik klibi)
  • Avrupa’ya Açılan Kapı (Gateway to Europe, 1985, Reklam filmi)
  • Laid Back: Bakerman (1989, Müzik klibi)
  • Laid Back: Bet It on You (1990, Müzik klibi)
  • Manu Katché: Change (1992, Müzik klibi)
  • Kim Larsen & Bellami: Leningrad (1992, Müzik klibi)
  • Kim Larsen & Bellami: Danas Have (1992, Müzik klibi)
  • Öğretmenler Odası (Lærerværelset, 1994, Televizyon dizisi)
  • Joachim Holbek: The Shiver (1994, Müzik klibi)
  • Krallık Riget (1994-1997, Televizyon dizisi)
  • Marathon (1996, Radyo dizisi)
  • Lars von Trier & The Idiot All Stars: You’re a Lady (1998, Müzik klibi)
  • Durgun Sular (Morten Korch, 1998-1999, Televizyon dizisi)
  • Çıkartma Günü Projesi (D-dag, 2000, Televizyon filmi)
  • Çıkartma Günü Projesi (D-dag: Lise, 2000, Televizyon filmi)
  • Björk feat. Thom Yorke: I’ve Seen It All (2000, Müzik klibi)
  • Çıkartma Günü Projesi (D-dag: Den Færdige Film, 2001, Televizyon filmi)
  • Dogville: The Pilot (2003, Kısa film)
  • En Büyük Kısalar (Le Court Des Grands, 2005, Kısa film)
  • Herkesin Kendi Sineması (Chacun Son Cinéma Ou Ce Petit Coup Au Coeur Quand La Lumière S’éteint Et Que Le Film Commence, 2007)
  • Boyut 1991-2024 (Dimension 1991-2024, 2010, Kısa film)
  • Exodus Krallığı (Riget Exodus, 2021, Televizyon dizisi)

 

KAYNAK : http://•https://www.indyturk.com/node/306621/k%C3%BClt%C3%BCr/y%C3%B6netmen-sinemas%C4%B1-ayakkab%C4%B1ya-ka%C3%A7m%C4%B1%C5%9F-bir-ta%C5%9F-lars-von-trier

Gidilecek yollar, okunacak kitaplar, izlenecek filmler sınırsız ve ucu açık. Nefes alacağımız sayı bile belli dedik. Başladık gezmeye, okumaya, gözlemlemeye… Gezdikçe çoğaldık, okudukça bilinçlendik ve izleyip, gözlemledikçe çevremizde devasa olarak nitelenen sorunları, sıkıntıları !!! minnacık görmeye başladık ve sonuç olarak birlikte huzur bulduk. İnsan bu zamanda başka ne ister ki ! Dünya ne büyük biz insanlar ne kadar küçük demeye ara vermeden devam ettik. Kim bilir hayatımızın sonuna kadar daha ne kadar çok söyleyeceğiz. Franz Kafka ne kadar güzel demiş. ‘’Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında."Öncelikle sağlığımızın değerini bilip, kendimize iyi davranalım ve yatırım yapalım. Geze, göre ne tür yaşamlar varmış tanıklık edelim. Hayatınızı istediğiniz şekilde yaşamanız dileğiyle.Mutlu ve her zaman umutlu kalın .

Continue Reading