Connect with us

Kitap

Ahraz

Published

on

Ahraz… Kitabı alacaksam öncelikle kitaba adını veren bu kelimenin anlamını öğrenmem gerekiyordu. Her zaman başvuru kaynaklarım arasında bulunan Türk Dil Kurumu (TDK) sitesine girdim ve kelimenin anlamına baktım; Ahraz, dilsiz ya da hem sağır hem dilsiz kimse. Ön kapağındaki resmi gördüğümde, kitabın arka kapağını ve kitaba ait yorumları okuduğumda bu kitap benim olmalı dedim ve hemen sipariş verdim. Bazı kitapları sipariş verdiğimde nedense bana hemen ulaşmasını ve kitabı bir çırpıda okumayı istiyorum. Kitap sanki beni okumaya çağırıyor, zamanı gelmiş de ben kitaba geç kalmışım hissine kapılıyorum. Netice de kitap siparişim geldi, kitaplar arasından Ahraz’ı çekip aldım ve okumaya başladım.

Romanımızın ana karakteri olan, çöp toplayarak geçimini sağlayan ve ahraz olan genç çocuk İsrafil, çocuğun annesi Adile ve Yusuf Usta.

Adile, küçük bir kız çocuğu ama küçücükken babası tarafından büyütülen, kadına dönüştürülen bir kız çocuğu. Çocuk yaşta çocuğunu doğuran, suçu olmasa da sesini duyuramayan, toplumun günah keçisi ilan ettiği, çocuğunu büyütürken yavaş yavaş içine kapanan, dili varken konuşmayan, kulağı varken duymayan, yavaş yavaş vücudu kabuk bağlayan bir anne Adile… Topluma göre bir ifrit.

İsrafil kim ?  İfritin ahraz oğlu…  Kulağı duymayan, konuşamayan, çevresindeki insanların ya duyarsız kaldığı ya da zaman zaman itip kaktığı bir güzel yürek. Kendisi ya da annesine neden böyle davrandıklarına bir türlü anlam veremeyen, annesinin her geçen gün oturduğu yerde çürümeye başladığını görerek üzülen, sessiz dünyasında tamamen yalnız bir çocuk. Annesinden sevgi dolu bir bakış bile görmeyen, sevgiyle dokunulmanın/dokunmanın ne demek olduğunu bilmeyen İsrafil.

Yusuf Usta, Adile ve İsrafil gibi toplumdan dışlanan, İsrafil’e ilk kez sevgiyle yaklaşan, sessiz ama içinde fırtınalar kopan babacan bir adam.

Roman ilerledikçe karşımıza başka karakterler çıksa da Adile ve İsrafil’in yaşadıkları, gördükleri, duyup duymadıkları, görüp görmedikleri yazar tarafından o kadar akıcı ve merak uyandırıcı şekilde bize aktarılmış ki, kitabı bitirdiğimde bir okuyucu olarak sadece bu iki karakterle devam eden bir roman daha olsa diye düşünmeden edemedim.

Deniz Gezgin ilk romanı Ahraz ile bizden farklı olduğunu düşündüğümüz insanları toplumun dışına nasıl ittiğimizi, en az hepimiz kadar günahı olan bu insanları sakin sakin bize anlatırken, biz kitabın sayfalarını çevirirken içimizde küçük fırtınalar kopmaya başlıyor. Görmezden geldiğimiz ensest ilişkiyi, içimizdeki şiddeti boşaltma aracı olarak dünyaya getirdiğimiz ve bir kenarda hayatta kalmaya çalışan çocukları, ahrazların aslında duymadıkları ve konuşamadıkları için bir anlamda şanslı olduklarını, biz insanların kötü sözlerini duymadıkları ve bu kötü sözleri konuşamadıkları için aslında nasılda saf olduklarını, iyi ve kötü insanlık hallerini naif bir dille bize aktarmış.

Kitaptan alıntılarla kitabın dilini size biraz aktaralım.

*Endazesi kaymış dünya, işlemediği bir günahın bedelini İsrafil’e ödetmiş, sessizliğe mühürlenmiş meleği, sonsuza kadar tekliğe hapsetmişti.

*Tepemizdeki rüzgar niye bu kadar deli sanıyorsun, başka yerde böyle mi ? Kokumuzu dağıtmak için. Çürüyoruz burada, tıkılmış kalmışız.

*Hiç mutlu aile olur mu evlat? Yakmayan ateş gördün mü sen? Bak ağaçlara, onlar öyle mi? Bir ağacın gövdesine dokununca, kökünü görünce anlarsın; tek başınadır. Baba, oğul diye bir şey yok; hepsinin kökü kendine . Ondan kolay kolay hastalanmazlar. Şu oturduğun kütük bile asırdan fazla yaşamış yine de bir kurt delik açamamış gövdesine.’’

* ‘’ Hiç mi iyi kimse yoktur burada.’’

‘’ Olmaz mı, herkes kendine göre iyi, zannedersin ki kötülük kapının dışındadır, örtesin yüzüne orda kalır. Bir suç işlense önce yetimleri işaret ederler, onların örtecek kapısı yok ya o hesap…’’

*Yaradan bakmış, şeytan nerede çoğalıyor oraya bir zeytin ağacı dikmiş. Bu toprakları, denizi, diğer tüm canlıları zeytinin yağıyla mesh etmiş, niye? Bu şeytanların elleri kaysında şu güzellikleri tutamasınlar diye, sonra da inciri vermiş başlarına, evlerini başlarına yıkmış, sök bakalım sökebilirsen, incir kökünde boğulacak bak bu topraklar göreceksin.’’

Adile’nin sessiz çığlıklarını ve ahraz İsrafil’in avaz avaz bağıran sesini duyabilmek için bir süre geçtikten sonra tekrar okuyacağımdan kitabı kütüphanemde baş köşeye koydum.

Keyifli okumalar dileriz ve sizin de okunmalı dediğiniz bir kitap tavsiyeniz olursa bize iletirseniz seviniriz.

Nisan 2020   @okumali_ys      @gezipduru_ys

 

Gidilecek yollar, okunacak kitaplar, izlenecek filmler sınırsız ve ucu açık. Nefes alacağımız sayı bile belli dedik. Başladık gezmeye, okumaya, gözlemlemeye… Gezdikçe çoğaldık, okudukça bilinçlendik ve izleyip, gözlemledikçe çevremizde devasa olarak nitelenen sorunları, sıkıntıları !!! minnacık görmeye başladık ve sonuç olarak birlikte huzur bulduk. İnsan bu zamanda başka ne ister ki ! Dünya ne büyük biz insanlar ne kadar küçük demeye ara vermeden devam ettik. Kim bilir hayatımızın sonuna kadar daha ne kadar çok söyleyeceğiz. Franz Kafka ne kadar güzel demiş. ‘’Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında."Öncelikle sağlığımızın değerini bilip, kendimize iyi davranalım ve yatırım yapalım. Geze, göre ne tür yaşamlar varmış tanıklık edelim. Hayatınızı istediğiniz şekilde yaşamanız dileğiyle.Mutlu ve her zaman umutlu kalın .

Continue Reading