Film
Samsara

Samsara belgeseli modernliği, teknolojiyi, zenginliği, bolluğu, bereketi ve doğayı muhteşem görüntülerle bize sunarken, hemen ardından geleneği, gericiliği, kıtlığı, çöplüklerde topladıklarıyla para kazanan insanları, doğumu, ölümü ve açlığı iç burkan görüntülerle bize anlatıyor.
Belgesele adını veren samsara kelimesinin sanskrit kökendeki anlamının “Dünya” olduğunu öğrendiğimde bu belgesel için verilebilecek en iyi isim olduğunu düşündüm. Belgesel 25 ayrı ülkede, çekimleri 5 yıl süren bir çalışmanın ürünü. Çöllerden insan yığınlarının yaşadığı metropollere, teknolojinin merkezinden kabile yaşamlarına, savaş alanlarından huzur dolu anlara geçişler müzikler aracılığı ile daha da etkileyici olmuş.
Her biri fotoğraf olabilecek güzellikteki kareleri izlemeye başladığınızda önce fark etmeyeceksiniz. Sonrasında da yeryüzü üzerindeki ülkelerde gezinmeye başladığınızda herhangi bir anlatıcının/anlatımın olmadığını fark edeceksiniz. Boşlukları doldurmak, gözümüzün önünden akıp gidenlere yorum yapmak bize bırakılmış.
Doğayı katlediyoruz ve doğa bizden hemen olmasa da şartlar olgunlaştığında büyük bir hınçla ve haklı olarak intikamını alıyor. Biz doğanın yaşam döngüsünü bozduğumuz için o da bizim yaşam döngümüze müdahale ederek yanıt veriyor. Havamız kirli, sularımız mikroplu, hastalıklarımız çeşit çeşit, ürünlerimiz verimsiz, yediklerimizin/içtiklerimizin tadı yok…
Üretmiyoruz, kaynaklarımızı çılgınca tüketiyoruz ve yerine bir değer koymuyoruz.
Dünya üzerindeki su kaynakları sınırlı ve artık bundan sonraki savaşlar su havzalarına sahip olmak için çıkacak.
Teknoloji her yerimizden taşıyor ve bu yüzden insani ilişkiler kurmaktan artık uzağız.
Her geçen gün çevremizi biraz daha yüksek beton duvarlar ile çevreliyoruz, gettolarda yaşıyoruz.
İnsanoğlunun nüfusu artıkça yaşam alanları dar geldiğinden artık binalarımızı yatay değil dikey olarak göğe yükseltiyoruz.
Bombalar, silahlar, füzeler üretiyoruz, üretenleri destekliyoruz ama çatışma sonrası yüzü neredeyse eriyen bir kişinin görüntüsünü gördüğümüzde gözlerimizi kaçıyoruz.
Buzulların kalınlığının her geçen yıl daha fazla incelmesine ve buzulların erimesine neden oluyoruz.
Depremler, sel felaketleri, tsunamiler, kasırgalar, savaşlar, kıtlıklar, açlıklar…
Dünyamız bizim evimiz. Doğa bizlerin can damarı. Ondan alacağımızı hesaplı kitaplı alırsak, biraz vicdanlı davranırsak, biraz gayret gösterirsek, bencilliğimizi törpülersek, doğa ile aramızdaki dengeyi yeniden kurabiliriz.
Dünyamız bize miras kaldı, gelecek nesillere bırakacağımız bir Dünya olsun.
Sağlıcakla kalın.
Nisan 2020 @okumali_ys @gezipduru_ys