Kitap
Saygın Kel Adamın Ölümü
Saygın Kel Adamın Ölümü
Kitap içinde 52 deneme var. Denemeler birbirini takip ediyor ve işlenen konular çok çeşitli. Tarihin bilinmedik olayları içinde geziniyorsunuz ve ummadığınız yerlerde buluyorsunuz kendinizi.
Bazen Descartes’in yanındasınız bazen Leibniz’in. Bir ara Victor Hugo ile iken, sonrasında Tesla, Einstein ve Newton’un yanında buluyorsunuz kendinizi. Ne oldu demeye kalmadan köşeden Tolstoy çıkıyor, biraz ilerde Rasputin yürüyor. Agatha Christie ve Jack London’a selam verip daha niceleri ile karşılaşıyor ve hikayelerini şaşırarak dinliyorsunuz.
Şimdi sıra kitaba ismini veren öyküden kısaca bahsetmeye geldi. Bu yazılanlar kitap hakkında genel bir fikir verebilir ama kesinlikle önsöz niteliğinde olabilir.
Abdera’da zengin ve saygın , kafası pırıl pırıl parlayan kel bir adam yaşarmış. Birgün tuhaf bir olay olmuş, bu saygın ve kel adam kafasına gökten bir kaplumbağanın düşmesi sonucu ölmüş. Bu ölüm şeklini Abdera halkı hiç anlayamamış. Bir kaplumbağanın gökte ne işi olduğunu çözememişler. Oldu da gökte bir şekilde bulunuyordu, gelip kel, saygın, zengin adamın kafasına nasıl düştüğünü hiç hayra yoramamışlar. O halde nasıl olmuş da kaplumbağa göğe çıkıp, zavallı saygın kel adamın tam da başına düşmüş?
Hikayenin ayrıntısı dedikodular içinde unutulmuş; Abderalı bir ayakkabı ustası, kaplumbağanın saygın kel adamın kafasına düşmesinden önce, gökte dev bir kartal gördüğünü anlatmış ama bunu kimse önemsememiş. Olay Abdera’da çok çeşitli söylentilere yol açmış. Sonunda kaplumbağanın saygın kel adamın kafasına düşmesinin talihsizlik olduğuna karar vermişler ama şunu sormaktan da kendilerini alamamış. Koskoca Abdera kentinin en talihsiz kişisi, üstelik de saygın bir yeri olan, kel ve saygın adam mıydı?
Sonunda saygın kel adamın atalarından birinin büyük bir suç işlediğine karar verilmiş ve bir şekilde cezalandırma olarak kayıtlara geçmiş. Ta ki Demoritos’a soruluncaya kadar. Demokritos’un açıklaması son derece basit olmuş. “Kartallar kaplumbağa etini severler. En sevdikleri yiyecektir ama kartal ne kadar uğraşırsa uğraşsın, kaplumbağanın kalın kabuğunu delip etini yiyemez. Bu nedenle de yerden kapıp havalandığı kaplumbağayı yüksekten, parlak ve sivri bir kayayı gözüne kestirip onun üzerine bırakır. Böylelikle kaplumbağanın kabuğu kırılır, kartal da kaplumbağanın etini yer.” Çevresindekiler bunun saygın kel adamın ölümüyle ne ilgisi var? diye sormuşlar.
Demokritos, kartal, kentin saygın kel adamının güneşte parlayan kafasını görünce, adamın kel kafasını sivri bir kaya parçası olarak düşünüp kaplumbağayı saygın kel adamın kafasının üzerine bıraktığını, bunun da normal bir şey olduğunu söylemiş. Kaplumbağa da adamın kafasına çarpınca adam ölmüştür. Bunun Tanrıların gazabıyla da, kaderle, talihsizlikle bir ilgisi yok, diye açıklamış ve şunu eklemiş: “Kader diye bir şey yoktur. İnsanlar kendi güçsüzlüklerini ve kararsızlıklarını haklı çıkarmak için kaderi kendileri uydurdular. Hiçbir şey öylesine laf olsun diye, anlamsız olmaz; her şey mantıklı ve zorunlu bir nedensellikle olur. Bizim kadere yüklediğimiz her şeyin belirli bir sebebi vardır.”
Bu açıklamalar ne kadar mantıklı bulunursa bulunsun bu konu Abdera’lıların hep aklını karıştırmış. Ortada bir talihsizlik yoksa, bu kadar da rastlantı olamaz ya? Demokritos son sözünü başka bir akıl yürütmeyle şöyle bitirmiş: “Definenin bulunmasının nedeni, toprağı bostan yapmak için işlemek ya da zeytin ağacı dikmektir…”
Kitabı okurken elimde telefon araştırma sitelerinde gezinip durdum. Denemelerden birisini okuyorsunuz bilmediğiniz bir konu, bir kelime, bir kişi ile karşılaşıyorsunuz ve araştırma ihtiyacı hissediyorsunuz.
Deneme severler için müthiş bir kitap. Uzun süredir bu kadar keyifle ve merakla okuduğum bir kitap olmamıştı.
You must be logged in to post a comment Login