Kitap
Körlük

Roman, Nasihatlar Kitabı’ndan alınan “Bakabiliyorsan, gör. Görebiliyorsan, fark et.” sözleriyle başlıyor. Adı olmayan bir ülkenin, bilinmeyen bir şehrinde, bilinmeyen bir zamanında, arabasının içinde trafik ışığının yeşile dönmesi için bekleyen bir adamın ansızın kör olması ile başlayan bir roman bu. Şehirde yavaş yavaş yayılan ve sonrasında önü alınamayan bu bulaşıcı körleşme, karanlık içinde değil beyazlık içinde. Beyaz, sütbeyazı bir boşluk.
7 kişinin beyaz körlük içinde kalması ile başlayan ve sonrasında yayılan bu körlüğün kontrol altına alınabilmesi adına bu kişiler, eskiden akıl hastanesi olarak kullanılan bir bina içinde karantina altına alınır. Bu kişilerin isimlerini bilmemekle birlikte yazar sadece sıfatlar kullanarak- ilk kör adam, şehla çocuk, doktor, doktorun karısı, albay, koyu renkli gözlüklü genç kız, polis, taksi şoförü …vb- karakterleri tanımamızı ve olay örgüsünü buna göre takip etmemizi sağlıyor. Bu isimsizliğin okurken karmaşa yaratacağını düşünüyorsunuz ama ilerleyen birkaç sayfa sonrasında bu kaygının boşuna olduğunu anlıyorsunuz. Bu beyaz körlük içinde sadece gözü gören bir kadın bulunmakta ve görmeyen gözlere rehberlik etmektedir. Ancak hayatta kalma mücadelesi içinde o kadar kötü yaşam karelerini görür ki zaman zaman kendi gözlerinin de kör olmasını çok ister. Doktorun karısı burada bir ve nevi umudu, cesareti, sabrı, iyiliği, sadakati simgeler.
Karantina denilse de aslında hapishaneye dönen bu yerde idare sadece anonslarla yapılır ve kurallar okunur. Karantina bölgesi askeri bir disiplinle yönetilir. Hastaneden (hapishaneden) dışarı çıkacak kişiler ölümle cezalandırılır. İlk başta her şey kontrol altında görünse de, içeride ve dışarıda işler hiç de yolunda değildir.
Bu arada karantinaya alınan ilk grup, yaşamlarını kolaylaştıracak şekilde düzenlerini kurmaya çabalarken, iktidar tarafından alınan önlemler ve baskıcı politikalar körlüğün yayılmasını engelleyemediğı gibi salgın da her geçen gün artarak devam eder. Akıl hastanesinin tüm koğuşları dolar ve bu kaos içinde körler ülkesinde kısa sürede karmaşa başlar. Bu karmaşa, kamplaşmaların ve sonucunda yeni güç dengelerinin oluşmasına zemin hazırlar. İçeride çeteler kendi hükümdarlıklarını ilan ederek diğer körleri acımasızca sömürmeye başlar. Dışarıda da durum farksızdır. İktidar da körleştiğinden kaos her yerde hat safhada yaşanır.
Nihayetinde sağ kalan körler, karantinadan kendi çabaları ile kurtulur. Bahsettiğimiz 7 kişi zorlu mücadeleler sonrasında eski hayatlarını devam ettirdikleri evlerini ziyaret ederler. Doktorun karısı dışında, insanın perişanlık hallerini, en dipte nasıl olunuru kimse bilmez, kimse görmez. Bir de biz biliriz ve görürüz. Gören gözleriz biz. Kitabın son noktası burası değil ama gerisini okuma lezzetiniz bozulmasın diye size bırakıyorum.
*** Saramago, insanın tek amacının bu beyaz körlük içinde ne pahasına olursa olsun hayatta kalma mücadelesini dikkat çekici şekilde bize aktarıyor. Ne pahasına olursa olsun derken yazar bunun içini; açlık, zorbalık, cinsellik, pislik, ahlak çöküntüsü, ölümler, sosyal statünün yok olması ve tecavüz ile doldurmuş. Kaotik bir dünya tasvir edilir ki bu, insanın derinliklerinde bulunan karanlık yüzünün yansımasıdır. Bu karanlık yüzlerin ortaya çıkması ile insanlar artık tüm değer yargılarını kaybeder.
Saramago’nun dili sade, akıcı, yıkıcı, yakıcı, zaman zaman anlatımı ile mide bulantısına bile neden olan bir dil. Yazar kitabında sadece nokta ve virgül kullanmış, diyaloglar sadece virgül ile ayrılmış ama birkaç sayfa okuduktan sonra bu zorluk kalkıyor ve kitabın sayfaları arasında akıp gidiyorsunuz. Sözcük oyunlarına gerek duymayan sade bir anlatımla bu kadar vurucu bir kitap yazılması gerçek bir yetenek gerektirir.
Zamana yenik düşmeyecek bir roman olan ‘’Körlük’’ uzun zamandır bu kadar lezzet alarak okuduğum kitaplar arasındaki en başarılı olandı. Mutlaka kitaplığınızda bulunması gereken bir kitap.
Kişisel görüş; Hepimiz aslında körüz, gören körleriz. Yanı başımızda yaşananları görmüyor, bilmiyor, ilgilenmiyoruz veya bilsek de umursamıyoruz. Toplumsal duyarsızlık, toplumsal umarsızlık. Körlük kitabı, sosyal yapıların altüst edilmesinin aslında ne kadar basit ve kısa süre içinde olabileceğini, insani değerlerin açlık karşısında nasıl değersizleşebileceğini, modern giysilerimizin altında aslında şartlar oluştuğunda nasıl ilkel ve vahşi bireylere!!! dönüşebileceğimizi, iktidarın elinde bulundurduğu güçle insan hayatlarını nasıl değersizleştirdiğini ve iktidarın gözünde sadece istatistiksel veri olacağımızı doğrudan, sağa sola sapmadan, biz okurları yormadan akıcı bir şekilde bize aktarıyor.
Kitaptan bazı alıntılar ;
‘’ Tam anlamıyla insan gibi yaşayamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapalım, defalarca bunu tekrarladı, ki yatakhanenin geri kalanı özünde basit ve temel olan bu sözleri sonunda bir düstura, hükme, doktrine, yaşam kuralına dönüştürdüler .’’ Sayfa 123
‘’ Askerler işitmiyormuş gibi yaptılar, çavuşun burayı denetime gelen bir yüzbaşıdan aldığı talimat katı ve kesindi, Birbirlerini öldürmeleri daha iyi, hiç olmazsa azalırlar .’’ Sayfa 144
‘’Bazı körlerin sadece gözleri kör değildi, zihinlere de kördü.’’ Sayfa 222
‘’Doktorun karısı ‘’Tanrı bile görmüyor, çünkü gökyüzü bulutlarla kaplı, sizi yalnızca ben görüyorum’ dedi.’’ Sayfa 282
” Bir körler toplumu yaşamını sürdürebilmek için nasıl örgütlenebilir, Örgütlenmek yeter, örgütlenmek bir bakıma görmeye başlamak demektir.’’ Sayfa 297
***Bu dispotik eser, 2008 yılında Brezilyalı yönetmen Fernando Meirelles tarafından, beyazperdeye uyarlanmış. Filmin başrollerini Mark Ruffalo ve Julianne Moore paylaşmış. Kitabın tadı hala damağımda olduğundan filmi sonra izlemeye karar verdim.
Kitaplarla ve sevgiyle kalın.